Wednesday, August 25, 2010

Bakır ağaç kolye ve taşlı broş

Posted by little drop of poison at 3:19 AM 71 comments

Bakırla yaptığım ikinci çalışmada internetten bulduğum bir ağaç modelini biraz değiştirerek kullandım. Önce S dolgular yaptıktan sonra içlerini p dolgularla doldurdum, daire şeklindeki çatının çevresine de burgu çatı teli kaynattım. Kulp yeri yine p dolguyla dolduruldu.


Bu alttaki de göz broşum. Ortasındaki taşlı kısım aslında taş değil boynuz; onu önce kıl testere sonra da zımparayla taş şekline getiriyoruz, üzerini de parlatınca taş gibi oluyor. Çevrelerdeki yuvarlak noktalı kısımlar aslında kurt ismi verilen gümüş bükümü. Üzerlerinde güverse (gümüş toplar) var. Arkasına da ayrıca iğne düzeneği uyguladık.

Thursday, August 12, 2010

bakır telkari

Posted by little drop of poison at 5:31 AM 10 comments
Bu da bakırdan yaptığım telkari. Bakırı işlemesi gümüş gibi, aralarında bir sertlik-yumuşaklık farkı yok; ama bakırın kaynakları gümüşteki gibi güzel olmuyor, aralarda toplanabiliyor ve oksitlenme problemi var. Bu nedenlerden dolayı da bakır gümüşe göre oldukça ucuz kalıyor, ama yine de kırmızı renginden dolayı ben çok beğendim, antik bir havası var. Üzerine cila attıktan sonra daha kalıcı olabilir.

Tuesday, August 10, 2010

kolye ucu ve şövalye yüzük

Posted by little drop of poison at 7:25 AM 3 comments


Telkari kursunda şövalye olmak isteyenlerin bir adet şövalye yüzük çalışması gerekiyor; bu sayede gümüş, kaynak ve telkari adına kutsanıyorsunuz. Ben de antrenman olsun bir şövalye yüzük çalıştım; göründüğü kadar kocaman ve zor bir model. Şövalye yüzüğün tasarımı Ayfer Hoca'dan, iç tasarımları benden.


Bir de internette bulduğum, Karen O'Brien'ın bir tasarımının röprodüksiyonunu yaptım. Bunun için normalde kullandığımız 30-60 mikron yerine 50-100 mikron gümüş tel kullandık.

Thursday, August 5, 2010

iki küçük kol düğmesi ve taşlı çalışma

Posted by little drop of poison at 5:58 AM 32 comments

Telkari sadece kolye/küpeden veya kadınlara yönelik takılardan ibaret değil. İki yıl önce de yuvarlak kol düğmeleri çalışmıştım, bu sefer de annemin halasının verdiği eski kol düğmelerinden esinlenip dolgularını Ayfer Hoca'nın tasarladığı kol düğmelerini babam için hazırladım.


Bu üsttekilerse daha önceki kol düğmesi çalışmam; onu ben tasarlamıştım, takma kısmını plakadan küçük parçalar keserek yapmıştık.



İkinci çalışma da gümüş plaka ve ametist taş kullanılarak hazırlandı. Telkariye göre yapılışı daha kolay, zira ince ince uğraşmaya gerek yok ama bittiğinde de oldukça güzel duruyor.

Monday, August 2, 2010

Telkari halka küpeler

Posted by little drop of poison at 6:59 AM 1 comments
Ayfer Hoca'yla birlikte tasarımımız olan annemin telkari halka küpeleri:


Monday, July 19, 2010

Telkariye tekrar başladım!

Posted by little drop of poison at 7:05 AM 2 comments
2010 yazı itibariyle telkari eğitimime tekrar başladım, hemen yaptığım işleri postluyorum. İlki, daha önce de gördüğünüz yusufçuk modeli, aynı modeli tekrar çalıştım. Bu seferki biraz daha şişko bir yusufçuk oldu.


İkincisiyse bir siteden bulduğum papatya modeli, bu modelde karartma uygulayarak antika görünümü vermeye çalıştık. Bu papatya, daha öncekinden farklı olarak p dolgu tekniğiyle dolduruluyor, o yüzden diğerine göre epey zaman alan daha ince bir model.


Henüz kendi tasarımlarıma başlamadım, bundan sonraki resimlerde umarım kendi telkari modellerimle karşınızda olacağım.

Wednesday, February 24, 2010

Telkari Filigree Filigrane Filigrana Filigranarbeit

Posted by little drop of poison at 2:49 AM 32 comments
Telkari'nin hep Türkiye'de Mardin, Beypazarı ve Karadenizli bir zanaat olduğunu söyleriz. Ama telkari sadece Türkiye'de yok; hatta çok eski bir zanaat olan telkariye dair eserlere pek çok toplumda görmek mümkün. Burada wikipedia'dan alıntı yaparak, telkarinin diğer medeniyet ve ülkelerdeki yapılışlarını ve kullanımlarını anlatacağım.

Altın veya gümüş tellerin karılmasından ortaya çıkan telkari dantele benzer ve Hint, Asya metal işçiliğinde ve Fransızlar açısından 1660'dan 19. yüzyılın sonuna kadarki döneme dek önemli bir yer teşkil eder.

Mısırlılar döneminde telden yapılan takılar hakimdi, ancak bunlardan tam olarak telkari olarak bahsetmek doğru sayılmaz. Kıbrıs ve Sardunya adası gibi site devletlerinde altın tellerden takılar yapmak yaygındı. Fenike, Yunan ve Etrüskler döneminde, yani milattan önce altıncı ve üçüncü yüzyıllar arası telkarinin çok ince örneklerini görmek mümkündü. Benzer dönemlerde İtalya'da yapılmış telkari örnekleri Louvre ve British Museum'da bulunmaktadır.

Asya'da ise Hindistan, telkari dendiğinde büyük önem taşır. Kalküta, telkari zanaatıyla tanınmaktadır ve bu tarza da Calcutti Work, yani Kalküti İşi ismi verilmektedir.

6.-12. yüzyıllar arası dönemin Konstatinopl'u yani İstanbul'da yapılan işler Avrupa'daki manastırlara gönderilmekteydi. Bizans işi telkarilerde çoğu zaman taşlar ve düğümler de bulunurdu. Bu tarz işlere Victoria and Albert ve British Museum'da rastlayabilirsiniz.

Saksonlar, Britonlar, Keltler, İrlandalılar da bu sanata yatkınlık duydular. Orta çağda İspanya'daki Mağripliler gümüş işi telkari yaparak bu sanatı Avrupa'nın güneyinde yaydılar ve bu bölgede telkarinin meşhur olmasını sağladılar. Zira İtalya, Portekiz, Malta, Makedonya, Arnavutluk ve Yunanistan'ın pek çok yerinde telkari yapılıyor; hatta Malta işi telkari dünya çapında tanınırlık kazanmış.

Aşağıda farklı yörelerin telkari işlerinden örnekleri görebilirsiniz:


Louvre'da bulunan karaf kapağı altın telkari, İtalyan işi (11. yüzyıl)










Fenike işi telkari










Hint işi telkari sandık

Friday, February 19, 2010

Posted by little drop of poison at 2:45 PM 2 comments
Habertürk gazetesi 19.02.2010

Thursday, December 24, 2009

Posted by little drop of poison at 5:55 AM 1 comments
Telkarinin sadece türk işi olmadığını öğrendiğim andan itibaren müthiş güzellikte yeni modeller buldum, günün birinde ben de böyle telkariler yapabilirim umarım:







Sunday, August 3, 2008

telkari günlüğüm

Posted by little drop of poison at 1:30 AM 1 comments
aslında herşey küçük şirin perime annemin telkari yüzüğünü ne kadar beğendiğimi anlatmamla başladı. artık telkari her yerdeydi, çiğdemle özgenin boynunda, evimizin ücra köşelerine sıkışmış eski takılarda, etraftaki gümüş satıcılarında... çok güzel, çok naifti ve benim de bir telkari takım olmalıydı. ve günün birinde küçük şirin perim karşıma o yazıyı çıkardı: büyükada halk eğitim merkezinde telkari kursu!!! bir kez daha benim için çalışmış, uğraşıp karşıma bu kursu çıkarmıştı (perim daha önce de birçok alışveriş anında karşıma tam istediğim giysiyi çıkarmasıyla tanınır i.e. the mexican filminde julia roberts'ın eteğinin aynısını bulma olayı)
telkari kursu bu ne yapacağımı bilemediğim dönemde benim için bir ilaç gibi oldu. zaten takı yapmaya ilgim vardı, ama bu takı yapmanın ötesinde bir uğraş haline geldi benim için. çünkü telkari emek vermeyi gerektiren ve bittiğinde harikalar yaratabileceğiniz bir zanaat, onun için onu çevreme yaymayı bir görev edindim.

peki telkari nedir?
telkari 15. yüzyılda anadolu topraklarında çalışılmaya başlanmış. anadoluya iran veya suriyeden gelmiş olabilir zira kelime anlamı olarak farsça bir kelime ve gümüşün ince tel haline getirilerek birbiri içine örülüp desen meydana getirilmesi ve lehimlenmesi işine deniyormuş. doğu ve güneydoğu anadolu telkari açısından merkez olmuş. bu bölgelerde özellikle mardin, midyat, gaziantep ve diyarbakır'da farklı örneklere rastlamak mümkünmüş. doğu karadeniz'de trabzon ve beypazarı da telkarisiyle ünlü bölgeler olarak biliniyor.

papatya telkari
hocamız beypazarı'nda bunun eğitimini aldığı için daha çok o yörenin tekniklerini kullanarak çalışıyoruz. ilk gittiğim gün gümüş sicimlerinden zincir yapmayı öğrendik. daha ikinci seferde bu altta resmini gördüğünüz papatya kolye ucunu yaptım. etrafımda kimse -ben dahil- bu kadar güzel ürünler çıkacağını düşünmemiştik, ama mümkünmüş. ders notlarıma göre telkarinin nasıl yapıldığını anlatalım..



papatya telkariyi yapmak için önce her telkari modelinde olduğu gibi ince çubuklar halindeki tellerden, çatılık olarak adlandırılan ve iskeleti oluşturacak 975 ayarlık 65-75 mikron kalınlığındaki teller silindirden geçirilerek inceltiliyor ve istenen modelin ana iskeleti oluşturuluyor. tabi bu modelleme sırasında gümüşü işlenebilir hale getirmek için benim ateş tabancası dediğim şalomayla tavlamak şart. daha sonra dolgu olarak kullanılacak has ince gümüş çubukları (30-35 mikron) matkap yardımıyla bükülüp tekrar inceltiliyor. papatya telkaride dolgu teli damla dolgu adı verilen, önce küçük halkalar daha sonra da genişleyip uzayan daha geniş halkalar halinde sarılıyor ve iskelete yerleştiriliyor. bütün yapraklar dolduktan sonra içine boraks katılmış kuru kaynak üstüne serpilerek kaynatılıyor. bütün bu kaynatma işlerinden çirkin ve kararmış görünüm alan telkari ağartılması için nitrik asitli suda bekletiliyor, sonra da ince telli fırça fırçalanarak parlatılıyor. son olarak da taşı üstüne yerleştiriliyor.

sim dolgulu telkari


bir diğer derste sim dolgulu telkariyle çok güzel ürünler yapmayı öğrendik. sim dolgu oldukça dikkat gerektiren ve sağlıklı gözler isteyen bir ürün çeşidi. daha önce anlattığımız gibi çatılık yassılaştırılarak yuvarlak haline getiriliyor. dolgu telinin yanı sıra zigzag haline getirilmiş bir dolgu teli daha kullanılıyor ve iki ince tel bir arada en ortadan başlayarak dışarıya doğru sarılıyor. en küçük dalgınlıkta veya gevşetmede elinizdeki tellerin hepsi açılabiliyor. ben sim dolguyu çok sevdim ama pek çok kişi onunla uğraşmamayı tercih ediyor sanırım. yukarıdaki örnekte en ortada top gibi görünen şeye de güverse deniyor. bizim hocamızın favori süsleme tekniği olan güverseler hurda adını verdiğimiz kullanılmayan gümüş parçalarının kaynatılmasıyla yapılıyor.

yusufçuk

bu yusufçuk modelini de hediye olarak yaptım. gene damla dolgu kullanılarak 4 küçük kanatçık yapılıyor. daha sonra tığ yardımıyla yusufçuğun gövdesi sarılıyor, üzerine antenler kaynatılıyor. bu anlatmamın basitliğine aldanmayın, yusufçuk yapmak epey zor birşey, zira çok küçük detayları var ve bu yüzden kaynatma sırasında sorun olabiliyor. bu arada zincirin takıldığı kısım -aynı kısım papatya dolguda da var- badem dolgu adı verilen dolgu tekniğiyle yapılıyor.

eğer telkariler ilginizi çekiyorsa istanbul'da çeşitli halk eğitim merkezlerinde telkari eğitimi verildiğini öğrendim, internetten bunları araştırabilirsiniz. eğer satın almak isterseniz büyükada halk eğitim merkezindeki diğer arkadaşlarım bu konuda bir yıldan uzun süredir çalışıyor ve iskele meydanında satış yapıyorlar. (tabi onların yaptıkları benimkilerden çok daha güzel, ben daha yeniyim) yeni yaptığım modelleri yine siteye yükleyerek nasıl yaptığımı anlatacağım..

Sunday, January 21, 2007

Posted by little drop of poison at 3:52 AM 1 comments
ben de sushi yaptım, evet sonunda ben de sushi yaptım. bir zamandır bekliyordum bu anın gelmesini zaten, sevgilim bana sushi yapma kılavuzu alıp da yosun almam için bana destek olunca artık sushi yapmamak için bir nedenim kalmamıştı zaten. bunun hevesiyle ilk entry'm olarak sushi'yi nasıl yaptığımı yazıcam. çok süper başarılı olamadım belki ama olsun, yine de yaptım, bir deneme bir denemedir, ileride daha başarılılarını da yapacağımdır. ayrıca tarif doğru. sarma işini çok güzel beceremedim ben sanırım o yüzden tam başarılı olamadım diyorum. neyse çok konuştum..


makisushi tarifi: (sushi for dummies -aka. 101- ayarında)

1- yosun: yosun sushi'nin etrafına sarılan siyah kağıt gibi olan şey. bunu istanbul'da gümüşsuyu'ndan taksim'e çıkan yoldaki çin lokantası'nın biraz gerisindeki çin market'te bulabilirsiniz. hazır oraya gitmişken pirinç sirkesini de alın, sirke deyip geçmeyin normal marketlerde bulunmayabilir.

2- yani pirinç sirkesi (bunu hazırlarken 3 yemek kaşığı pirinç sirkesinin içine 6 çay kaşığı şeker, 1 kaşık tuz koyup eritinceye kadar karıştırıyoruz)

3- pirinç. yuvarlak pirinçlerden gerekiyor. bunlardan bir bardak kadar kullanılacak.

4- sarmak için mat lazım.

5- tabi ki içine koyacağımız şeyler gerekiyor. birsürü çeşidi var karides, yengeç koyulabildiği gibi salatalık, avokado gibi sebze meyveler veya biftek ve ıspanak gibi benim anlamakta güçlük çektiğim karışımlardan koyulabiliyor. ben bu iş için karidesi seçtim. yerimiz istiklaldeki balık pazarı. yarım kilo fazla ama fazla karides göz çıkarmaz, kalanları karidesli pilav veya zeytinyağlı limonlu karides olarak kullanabilirsiniz.

efendim önce pirinçler ıslanıyor ve haşlanıyor, klasik türk pilavı ayarında bire bir buçuk ölçü suyla. ilk 5 dakka güçlü ateşte sonra 13 dakika kısık ateşte kapalı kapakla sonra da 10 dakika hiç açmadan bekleniyor. sushi yaparken araya havlu koymaya gerek yok sanırım. sonra bu pirinçin içine sirkeli karışım dökülüyor ve bir güzel karıştırılıyor tahta kaşıkla. bunun iyice yedirilmesi için kimileri saç kurutma makinesi kullanıyormuş, daha parlak oluyormuş, bunu her yazan evet evet inanılmaz ama doğru gibi ifadeler kullanmış, ben artık bu duruma alıştım saç kurutma makinesi garip gelmiyor. evet kurutuyoruz.

bu arada karideslerimiz zaten ayıklanmış halde duruyor. pirinçleri beklerken elimiz boş durmuyor. pirinçler soğuyunca matın üstüne yosunun yarısı kesilerek koyuluyor. bunun üstüne pirinçler koyuluyor, yanlardan bir-iki parmak boşluk kalacak şekilde. üzerine içine koyulacak şeyler ekleniyor (şu durumda karides). sonra da sarıyoruzzzz. sardıktan sonra önce ortadan ikiye sonra diğer parçalar ikiye pütürüksüz bıçakla kesiliyor. tadaaa makisushimiz hazır. bunu servis yaparken wasabi ve soya sosu da masada bulunması gerekenler.

günün birinde daha profesyonel bir şekilde yaparsam o zaman size tekrardan yazarım. doğuştan japon veya aşçı olmadığıma göre bu da bir başarı...

afiyet olsun!
 

little blog of poison Copyright © 2010 Designed by Ipietoon Blogger Template Sponsored by Online Shop Vector by Artshare